atatürkün bilime verdigi önem / Mustafa Kemal Atatürk/Bilim - Vikisöz

Atatürkün Bilime Verdigi Önem

atatürkün bilime verdigi önem

Atatürk´ün Bilim ve Bilim Adamına Verdiği Önemi Anlatan Sözleri

 

=> Bilim gerçeği bilmektir.

 

=> Her işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan varmak arzu edilmekle beraber yolun kabul edilebilir; mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır.

 

=> Ben askerî deha filân bilmiyorum. Herhangi bir zorluk önünde kaldığım zaman benim yaptığım iş şudur: Vaziyeti iyice tespit etmek sonra bu vaziyet karşısında alınacak tedbirin ne olduğuna karar vermek.

 

=> Bütün ilerlemeler insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hâkim olsun ve düşünebilsin yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir.

 

=> Gözlerimizi kapayıp yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur. (; S.D. I )

 

=> Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.

 

=> Fikirler anlamsız mantıksız boş sözlerle dolu olursa o fikirler hastalıklıdır Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak faydasız zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. ()

 

=> Bizim akıl mantık zekâ ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler. ()

 

=> İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerde ben emir vermem. Bu alanda isterim ki beni bilim adamları aydınlatsınlar. Onun için siz kendi ilminize irfanınıza güveniyorsanız bana söyleyiniz sosyal ilimlerin güzel (yapıcı) yönlerini gösteriniz ben takip edeyim.

 

=> Dünyayı istediği gibi kullanan kuvvet fikirler ve bu fikirleri belirleyen ve yayan kimselerdir. Fikrin özelliği de hiçbir itirazın bozamayacağı bir kesinlikle kendi kendisini kabul ettirmektir. Bu da fikrin yavaş yavaş duygular haline gelerek inanca (bilgi funduszeue.info) dönüşmesiyle mümkündür ve böyle olduktan sonradır ki onu sarsmak için bütün başka mantıkların başka düşüncelerin hükmü olamaz. ()

 

=> Evet; ulusumuzun siyasal toplumsal yaşamında ulusumuzun düşünce bakımından eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır. (; S.D. II )

 

=> İnsanların hayatına faaliyetine egemen olan kuvvet yaratma icat yeteneğidir.

 

=> Ülkemizin en bayındır en latif en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen zaferin sırrı nerededir bilir misiniz? Orduların yönetiminde bilim ve fen ilkelerini kılavuz edinmektir. Ulusumuzu yetiştirmek için temel olan okullarımızın yüksekokullarımızın kurulmasında aynı yolu izleyeceğiz.

 

=> Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.

 

=> Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin çağdaş ilerlemelerin bir an yitirmeksizin yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun için bütün bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı bir namus borcu bilmesi gerekir.

 

=> Öğretmenlerimiz ozanlarımız edebiyatçılarımız ulusa bu felaket günlerini ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazıp söyleyecekler bu kara günlerin dönmemesi için dünya yüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye'nin varlığını tanımak istemeyenlere onu tanımak zorunda olduğumuzu anımsatacaktır. ( / M.E. D.B. )

 

=> Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi düşünemiyorum.

 

=> Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler hayatı akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkûmdur.

 

=> Dünyada her şey için yaşam için başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlık bilgisizlik doğru yoldan çıkmışlıktır. Yalnız bilimin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki evrelerinin gelişimini anlamak ve ilerlemelerini izlemek koşuldur. Bin iki bin binlerce yıl önceki bilim ve fen dilinin çizdiği genel kuralları şu kadar bin yıl önce bugün aynı biçimde uygulamaya kalkışmak elbette bilim ve fennin içinde bulunmak değildir. (; S.D. II )

 

=> İnsan vücudu bir kürsüdür; zekâ cevherinin korunduğu yer olan başı üzerinde taşımak için kurulmuş bir kürsü! Çünkü esas zekâdır.

 

=> Ben manevî miras olarak hiç bir ayet hiçbir dogma hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen eremediğimizi fakat asla taviz vermediğimizi akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.

 

=> Fikirler zorla ve şiddetle top ve tüfekle asla öldürülemez!

 

=> Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin varlık içinde yaşasın diye yaratmıştır ve azamî derecede faydalanabilmek için de bütün yaratıklardan esirgediği zekâyı akıllı insanlara vermiştir. ()

 

=> Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız.

 

=> Bu millet ve memleket ilme irfana çok muhtaç; tahsil yapmış diploma almış gelmiş olanları korumak kadar doğal ve lüzumlu bir şey olmaktan başka parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için Avrupa´ya Amerika´ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa sanat nerede varsa gidip öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle artık himaye ok zayıf kalır. Bunun yerine mecburiyet geçerli olur.

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

 

 

Atatürk&#;ün Kurduğu &#;Eline Asla Silah Almayacak&#; İkinci Ordunun Çok Konuşulmayan Hikayesi

Bugün dünya üzerinde yaşanan tüm büyük gelişmeler ve insanlığın bir tür olarak attığı bütün büyük adımlar, bilim ve teknolojinin gelişimi ile yaşanıyor. Bunu insanlığa mâl etmek yerine daha gerçekçi bir bakışla bakacak olursak gelişmiş, refaha ermiş ve geleceği planlayanlar arasına katılmış bütün milletlerin bilim ve teknolojiye değer veren, onu geliştirip üreten milletler olduğunu görürüz.

Tabii ki bilimsel gelişim insanlık tarihi boyunca farklı dönemlerde farklı ilk adımlarla ilerleyen upuzun bir süreç. Ancak özellikle ve yüzyılda Aydınlanma Çağı ile insanlığın geleceğinin bilim olduğu daha iyi anlaşılmaya başlandı. Bu anlayış ve dünyadaki yansımaları, pek çok toplumu günümüzde olduğu yere getiren adımlardan biri oldu. Türkiye Cumhuriyeti de, akılcı bir lider sayesinde bu temeller üzerine kurulmuştu…

Savaşlarla elde edilen zaferlerden daha fazlasına ihtiyacımız vardı. Mustafa Kemal Atatürk, bunun farkındaydı

Mustafa Kemal Atatürk'ü siyasi lider ve asker kimlikleriyle tanısak da, başarılarını yalnızca çok iyi bir asker ve ikna edici bir lider olmasına bağlamak büyük bir yanlış olurdu. Attığı her adımda arkasına aklı, bilimi ve eğitimi aldığını vurgulayan Atatürk, verdiği kararlarla da bunu sürekli kanıtladı. 

Kütahya'da bir lise binasında öğretmenlerle bir araya geldiği bir görüşmede Atatürk, ''Bir millet savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin devamlı sonuçlar vermesi ancak irfan (bilmek, anlamak) ordusuyla geçerlidir. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun kazançları ölüdür. Milletimizi gerçek mutluluğa ve kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak ve milletimize sağlam ve verimli bir gelecek vermek istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, mükemmel, nurlu bir bilgi, anlayış ordusuna sahip olmak zorunda olduğumuzu inkâr edemeyiz.'' diyerek, savaşlarla elde edilen zaferlerin tek başına hiçbir anlamı olmadığını açıkça söylemiş…

Peki savaşlarla, zaferlerle, inkılaplarla tarih kitaplarında adı yan yana gelen Atatürk, bilimin Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli yapı taşı olması için neler yapmıştı? Onun bu akılcı, bilimi rehber edinen yanı nasıl gelişti? Yakından bakalım…

İkinci Meşrutiyet döneminde topraklarımızda yaşanan dönüşüm, Atatürk'ün düşüncelerini de etkiledi

Mustafa Kemal, öğrencilik yıllarından itibaren pek çok öğretmeninden ilham alarak onlar sayesinde düşüncelerini şekillendirmeye başlamıştı. Aynı zamanda okumaya değer veren karakteri ve okuduğu binlerce kitap, düşüncelerinin oluşumunu kökten etkiledi. Sonrasında ise topraklarımızda başlayan dönüşümün yakından takipçisi olarak kendini geliştirmeye devam etti.

Osmanlı'da rasyonalist, pozitivist; akılcı ve bilim yanlısı düşünce anlayışı özellikle İkinci Meşrutiyet döneminde yükselişe geçmişti. Bu dönemde pek çok düşünür, ülkenin içinde bulunduğu durumdan nasıl kurtulacağına dair fikirler üretirken bir yandan da bu fikir akımlarını ülkenin aydın kamuoyuna anlatmaya çalışıyordu. 

Özellikle yayımlanan dergilerle fikirler giderek daha fazla insana ulaşıyor, topraklarımızda halkın geneline yayılacak büyüklükte olmasa da düşüncesel bir dönüşüm yaşanıyordu. Mustafa Kemal de bu dönemde tüm bu gelişmeleri yakından takip ediyor, bu topraklarda yetişmiş fikir insanlarının görüşlerini okuyor, aynı zamanda Kant, Descartes, Auguste Comte ve Jean Jacques Rousseau gibi isimleri hem okuyor hem de çevirilerini yaptırarak yayınlanmasını sağlıyordu. 

Şehbenderzade Ahmet Hilmi, Kılıçzade Hakkı Bey, Tevfik Fikret, Namık Kemal gibi sayamayacağımız kadar çok sayıda isim ve çıkardıkları dergiler, kitaplar, şiirler; başlattıkları tartışmalar, Atatürk'ün bilim, fen, ilerleme, evrim, uygarlık, mücadele gibi konulardaki fikirleri için ilham oluyordu. 

Örneğin Atatürk'ün yılında okuduğu, Şehbenderzade Ahmet Hilmi'nin görüşleri, Atatürk'ü pek çok yönden etkilemişti. Şehbenderzade Ahmet Hilmi, çağdaş yaşama geçmenin uzun sürecek yavaş bir gelişmeyle gerçekleşmeyeceğini vurguluyor, hızlı bir ilerlemeyi zorunlu görüyordu. İlerlememize engel olan nedenleri ise yeni fikirlere düşmanlık, durağanlığı sevmek, derinliğe inmeyen taklitçilik ile yüzeysel bilgi olarak açıklıyordu…

Atatürk aynı zamanda Descartes’ın “Metod Üzerine Düşünceler” adlı kitabının Türkçe'ye çevrilmesini istemiş, aynı dönemde ''Kant ve Felsefesi'' adlı bir incelemenin de yayınlanmasını sağlamıştı.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra eğitim ve bilim Atatürk'ün en birincil önceliği olmuştu

Atatürk, Gazi Ankara Kız Lisesi'nde öğrenciler ile birlikte

Öğretmenlere ve eğitime verdiği değeri sık sık vurgulayan Atatürk, bu konudaki görüşlerini en iyi gösteren açıklamalarından birinde der ki, "Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medenî bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan olacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.''

Milletin her bir ferdinin kafasına ilim ve fen koymak… Bu cümle, Atatürk'ün ilerlemek, vatandaşları refaha ermiş bir ülke oluşturmak için attığı en önemli adımı özetliyor. 

Türkçeyi eğitim ve bilim dili yapmak için attığı adımlar da söylemlerinin bir destekçisiydi

Atatürk, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde

Türkçeyi korumak, öğretmek ve bir bilim dili olarak geliştirmek için Mustafa Kemal Atatürk pek çok büyük adım attı. Türk Dil Kurumu'nu kurmuş olmasının yanında bilimsel terimleri Türkçeleştirmek için de bizzat adımlar attı. Geometri terimlerini Türkçeleştirmek için kaleme aldığı Geometri kitabı, bunun en güzel örneklerinden biriydi.

Ona göre ''İlim tercümeyle olmazdı, tetkikle, yani araştırmayla olurdu''. Yani bilimi kendi dilimizle anlayabilmek, üretebilmek ve hayata geçirmek oldukça önemliydi ve yalnızca yürütülen araştırmaları takip etmek ve anlamak yetmezdi; bizzat o araştırmaları yapan olmak gerekirdi. Günümüzde siz biz gibi 'sıradan insanların' bilimsel çalışmaları takip etmek için yabancı kaynakları tarayıp anlamaya çalışmasının ne kadar zor olduğunu düşünün

Üniversitelere ve bilim insanlarına verdiği değeri sık sık dile getiriyordu

Atatürk, Edirne Öğretmen Okulu'nda öğrenciler ile birlikte.

Tüm bu adımlarla birlikte Atatürk, eğitimin bilimselleştirilmesine de büyük önem veriyordu. Tevhid-i Tedrisat Kanunu gibi adımlarla bunun yapılması sağlanırken yıllar içerisinde Üniversite Reformu gibi adımlarla bu düşünce desteklenmeye devam etti.

Üniversite Reformu ile birlikte Türkiye'de ilk kez 'üniversite' kelimesi kullanıldı; üniversiteler bilimsel eğitimin temel alındığı, ilerici eğitim kurumları olarak şekillenmeye başladı. Öncesinde ise Avrupa'ya gönderilerek eğitim alan yüzlerce öğrencinin birer 'eğitimciye' dönüşmesi ile bu adımların zeminleri hazırlanmıştı. Ayrıca Üniversite Reformu ile birlikte Nazi Almanyasından kaçan pek çok Musevi asıllı bilim insanı Türkiye'ye geldi ve üniversitelerde istihdam edildi.

Atatürk, bilim insanı akademisyenlere verdiği değeri ise yılında onlara gönderdiği bir mesajda şöyle açıklıyordu;  ''…Bilimin millî istiklâl ile eş olduğu cihetle işgal buyurmakta olduğunuz öğretim kürsülerinde memleketin, siz bilim adamları dahi hiç şüphesiz aynı savaşın kahramanlarsınız…

Atatürk bu düşüncenin temsili için aynı zamanda pek çok bilimsel kongre düzenlenmesini sağlamıştı. Eğitim, dil, tarih, sanat, kültür ve ekonomi gibi çeşitli alanlarda bilimsel kongreler ve kurultaylar düzenleyerek gelişimleri de yakından takip etmişti. 

Atatürk'ün bilime verdiği değeri vurguladığı sözleri

Atatürk, İzmir Kız Lisesi'nde öğrenciler ile birlikte.

  • ''Medeniyetin kudret ve yüceliği karşısında çağdışı kalmış zihniyetlerle, ilkel boş inançlarla yürümeye çalışan milletler yok olmaya veya hiç olmazsa esir olmaya ve aşağılanmaya mahkûmdurlar.''
  • ''Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin, yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.''
  • ''…En büyük gerçekler ve ilerlemeler, düşüncelerin serbestçe ortaya konması, tartışılması ile ortaya çıkar ve yükselir…''

Daha büyük zaferlere hâlâ ihtiyacımız var;

Mustafa Kemal Atatürk'ün gerçek büyük zaferler için açtığı bu yolda, öğrenmekten ve öğretmekten bir an bile vazgeçmememiz gerektiğini bilmeliyiz. Onun söylediği ve dünyaya her dönüp baktığımızda gördüğümüz gibi; ''Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yok eder. Uygar olmayan insanlar ve toplumlar, daima uygar olanların altında kalmaya mahkûm olacaklardır''

Toplumun ve eğitim sistemimizin bilime bakış açısının ne olduğunu anlamalı, eleştirmeli ve bu durumun topluma ödettiği bedelin gerçekten ne olduğunu fark funduszeue.info o zaman daha büyük zaferler elde edebiliriz.

Kaynaklar: Prof. Dr. Ali Rıza Erdem, Prof. Dr. Nihat Bayşu, Prof. Dr. Esin Kâhya, Atatürk Ansiklopedisi, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu

Emoji İle Tepki Ver

Mustafa Kemal Atatürk/Bilim

<Mustafa Kemal Atatürk sayfasına geri dön


Alfabetik sıraya göre dizilmiştir.

  • Ben manevi miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.[2]
  • Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur.
    • , Bursa öğretmenlerine.
  • Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.
  • Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.
  • Bu millet ve memleket ilme ve irfana çok muhtaç; eğitim ve öğretim görmek için, ilim ve fen almak için Avrupa’ya, Amerika’ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa gidip öğrenmeye mecburuz. Çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek ise boşuna yorulmak terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.
  • Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır.[3]
  • Geçmişte sayısız uygarlık kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu kanıtlamak için, yapmamız gereken şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz; bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. Bilimsel çalışmalar da bunlar arasındadır. Beni seven arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Kendiniz için değil, fakat bağlı olduğunuz millet için el birliği ile çalışalım; çalışmaların en yükseği budur!
  • İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini kavramak ve izlemek şarttır.
  • Mektebin vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, iktisadiyati, Türk şiir ve edebiyatı, bütün bedayiiyle inkişaf eder.
  • Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medeni bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan olacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.[4]
  • Toplumu gerçek amacına, gerçek mutluluğuna ulaştırmak için iki orduya gerek vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran bilim ordusudur. Bu ordulardan her ikisi de aynı derece gerekli, kıymetlidir, her ikisi de hayatidir. Ancak bilim ordusunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, bilim ordusu, ölen ve öldüren birinci orduya, niçin ölüp, niçin öldürdüğünü öğreten ordudur.
  • Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale pozitif bilimdir.[1]
  • Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadi hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için yegane gelişme ve ilerleme yolu budur.[5]
  • Ülkemizin en ileri, en hoş, en güzel yerlerini üç buçuk sene kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen başarının gizemi nerededir bilir misiniz? Orduların yönetiminde bilim ve fen esaslarını yol gösterici almaktır. Ulusumuzu yetiştirmek için asıl olan okullarımızın, üniversitelerimizin kuruluşunda aynı yolu izleyeceğiz. Evet, ulusumuzun, siyasi, sosyal yaşamında, ulusumuzun düşünce eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır.
    • , Bursa öğretmenlerine.
  • Yükselmiş, ilerlemiş medenî bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fenle olur. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,01,1Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s.
  2. ↑İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, , s.
  3. ↑Atatürkçülük, I. Cilt, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Eğitim Basımevi, , s.
  4. ↑Seha L. Meray, Su Başlarını Devler Tutmuş: Denemeler, Söyleşiler, Çağdaş Yayınları, s.
  5. ↑Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II, s.

’te Cumhuriyetin ilanı; yeni bir ruhla yeni bir heyecanla bilim ve teknik adına yeni çalışmaların başlatıldığı bir dönem olmuştur. Şüphesiz burada en önemli destek Ulu Önder Atatürk’ten gelmiştir. tarihindeki konuşmasında Atatürk bu konuya değinerek şöyle demekteydi: ‘Dünyada her şey için maddiyat ve maneviyat için ve muvaffakiyet için en hakiki mürşit bilimdir; fendir. Bilim ve fenden başka kılavuz aramak gaflettir; bilgisizliktir; doğru yoldan sapmadır.’ Daha sonra 22 Ekim ’de, Cumhuriyetin kuruluşundan yaklaşık 1 yıl önce Bursa’da yaptığı bir konuşmasında yine bilimin önemini vurgulayan Atatürk şöyle demektedir: ‘Yurdumuzun en bayındır, en göz alıcı, en güzel yerleri üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nedir? Bilir misiniz? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edilmesidir. Milletimiz siyasî ve içtimaî hayatı ile ulusumuzun düşünsel eğitiminde yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır. Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri ile edebiyatı, okul sayesinde ve okulun vereceği bilim ve fen sayesinde bütün olağanüstü incelikleri ve güzellikleriyle oluşup gelişecektir.’ Atatürk bu sözleriyle, başarıya giden tek yolun bilim ve teknikte belli aşamalar kaydetmek suretiyle gerçekleşebileceğine işaret etmektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra; bilim ve teknoloji adına Türkiye’yi gelecek yüzyıllara taşıyacak faaliyetlere girişilmiştir. Bu bağlamda birçok araştırma kurumu açılırken mevcut olanların da gözden geçirilerek yeniden yapılandırıldığı belirlenmektedir. Burada kısaca; çeşitli bilim dallarında Cumhuriyet döneminde yapılan çalışmalardan astronomiyle ilişkin olanlarla baktığımızda o dönemin önemli astronomları arasında Paris Pişmiş’i de zikretmek gerekir. Fatin Gökmen’in öğrencisi olan Paris Pişmiş, Almanya’dan gelen hocalardan Erwin Finlay Freundlich’in öğrencisi olmuştur. Onun yanında Galaksinin Dinamiği ve Kinematiği konusunda bir tez hazırlamıştır. Daha sonra bir süre Amerika’da astrofizik konusunda çalışmalar yapmıştır ve soyadının kısaltılmasıyla oluşan PİS adıyla anılan bir yıldız kümesi bulmuştur. Cumhuriyet döneminin önemli astronomlarından birisi de Abdullah Kızılırmak’tır. Ege Üniversitesinde astronomi bölümünü ve gözlemevi kuran Kızılırmak, Almanya’da, İngiltere’de Amerika’da göktaşları, yıldız grupları ve Samanyolu üzerinde çalışmalar yapmıştır. Onun belli başlı çalışmaları arasında öbekleri Gök Dürbünler ve Özellikler, İzmir de Evrene Açılan Pencere, Astronomi Dersleri Gezegenler Dizgesi, Fotoelektrik Gözlem Tekniği ve Zenith İndirgenmesi gibi eserleri sayılabilir. Nispeten geç dönemde ise, yukarıda adı geçen astronomlara Hüsnü Seçkin, Nüshet T. Gökdoğan; daha sonra Hakkı Akyol, ve Mustafa Aytaç, Cankut Örmeci ve Orkan Altan’ın adlarını ilave edebiliriz. Cumhuriyet döneminde yetişmiş ilk bilim adamları arasında matematikle ilgili olarak, Sabri Gürtop, H. Hüsnü Sayman, Hamit Diligan, Ali Hikmet Tungay, Salih Murad Uzdilek, Osman Alisbah sayılabilir. Daha sonraki yıllarda, yine bu konuda çalışanlar arasında Nazım Terzioğlu, Cahit Arf, Nusret Kürkçüoğlu, Ali Fuat Berkman, Cevdet Bilsay, Mithat Candoğan, Baha Gürsoy, Ratip Berker’i saymak mümkündür. Bu bilim adamlarından Ratip Berker (d. ) hidrodinamik konusunda önemli çalışmalar üstlenmiştir. Lille Üniversitesinde matematikle ilgili eğitim görmüştür. yılları arasında İstanbul Üniversitesi görev almış; daha sonra sırasıyla aynı üniversitede doçent, profesör ve de dekan olarak görev yapmıştır. yılında İstanbul Üniversitesi Makina Fakültesinde Mekanik ve Akışkanlar kürsüsünde ordinaryüs profesör olmuştur. Daha sonra bilimsel çalışmaları sayesinde Amerika ve Almanya’daki matematik cemiyetlerinde üye olmuş; matematik ve mekanik konularında çeşitli eserler kaleme almıştır. Almanya’da çıkarılan Handbuch der Physik adlı hidrodinamik ile ilgili eserde sayfalık bir kısım onun tarafından hazırlanmıştır.

Yine bu dönemdeki önemli bilim adamlarından biri Cahit Arf’tır (). O, matematik çalışmalarıyla dikkati çekmiştir. Cahit Arf, Almanya’da Hasse’in yanında çalışmış; daha sonra sırasıyla İstanbul Üniversitesinde ve daha sonra ODTÜ’de görev yapmıştır. Cebir alanındaki çalışmalarının özellikle yılında yoğunlaştığını söyleyebildiğimiz Arf, Hasse’in yanında çalışırken, cebirsel denklemler üzerinde yoğunlaşmış ve özel haller problemini çözmüştür. Bu çalışmasıyla sayılar teorisine de önemli bir katkıda bulunmuştur. Cahit Arfin çalışmaları arasında kuadratik formlar ayrıcalıklı bir yer taşır. Bu formlar üzerinde ondan önce çalışmış olan Alman matematikçi Witten’den yararlanmak suretiyle kuad­ra­tik formları sınıflandırmıştır. Onun bu çalışması dünya matematik literatürüne Arf invariantları olarak geçmiştir. Atatürk döneminin önemli bilim adamlarından biri de Ali Fuat Berkman’dır (d. ). İstanbul yüksek mühendis okulundan mezun olmuş ve DDY’de yüksek mühendis olarak görev yapmıştır. Daha sonra, İnşaat Fakültesinde öğretim üyesi olarak hizmet vermiş ve özellikle, zemin mekaniği üzerinde araştırmalar yapan Ali Fuat Berkman bu konuyla ilgili Zemin Mekaniği Araştırma Kurumu, Türkiye Köprü ve İnşaat Cemiyeti, Association Internationale des Ponts et Corpantes, TYMB cemiyetlerinde görev yapan bu bilim adamımız daha çok teknik konularda yeniden yapılanan Anadolu’da demiryollarında hizmet vermiştir. Bilhassa demir köprüler üzerinde çalışmalar yapmıştır. Cumhuriyet döneminin fizik çalışmalarıyla ilgili olarak, erken tarihli araştırmacılar arasında Esat Feyzi, İsmail Ali, Ahmet Şükrü, Mehmet Refik ve Mustafa Sıtkı’yı zikredebiliriz. Bunlardan Esat Feyzi’nin ve İsmail Ali’nin röntgen ışınlarıyla ilgili çalışmaları olduğunu biliyoruz. İlerleyen yıllar içinde fizikle ilgilenenlerin sayısında artış olmuştur. Yine bu dönemde astronomi ve matematik arasında görülen sıkı ilişkinin, aynı zamanda, fizik ve matematik ve de fizik ve kimya arasında da geliştiğini söylemek mümkündür. Fizik ve kimya ile aynı derecede ilgilenen bilim adamlarından Avni Refik Bekmen fizikokimyanın bir ihtisas dalı olarak Türkiye’de şekillenmesinde etkin olan kişilerden biridir. Yine bu dalda çalışanlardan birisi de İlhami Civaoğlu’dur. Prof. Dr. Remziye Hisar, birçok ilke imzasını atmış bir Türk kadınıdır Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın kimyacısı olmasının yanı sıra, Fransa’daki Sorbonne Üniversitesinden mezun olan ilk Türk kadınıdır. yılında ölen Remziye Hisar, Dünyaca ünlü fizikçi Feza Gürsey ve Milletlerarası Psikoloji Cemiyeti’nin tek Türk azası psikiyatrist Deha Hanım’ın annesi idi. Remziye Hisar, Sovyet Rusya’nın Azerbaycan’ın bağımsızlığına son vermesi ile orada tanışıp evlendiği eşi Doktor Reşit Süreyya Gürsey ile birlikte İstanbul’a dönmüştür. Remziye Hisar, eşinin tedavi için Paris’e gitmesinin ardından, bilgisini geliştirmek için Paris’e gitmiş; Sorbonne’da kimya bölümünde öğrenim görerek biyokimya sertifikası almıştır. Paris’te Maarif Vekâleti’nin verdiği bursla öğrenim görmeye başlamış, ancak bursunun kesilmesi sonucunda doktorasını tamamlayamadan geri dönmüştür. Remziye Hisar, zorlu bir çaba sonucunda doktorasını yapmak üzere yılında yeniden Paris’e gitmiş, tezini tamamlamasının ardından Türkiye’ye dönmüştür. yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde kimya ve fıziko-kimya doçenti olarak görev yapmış; daha sonra, Ankara Hıfzısıhha Müessesesi’ne farmakodinami şubesi hayati kimya mütehassısı olarak atanmıştır. yılında İTÜ Makine ve kimya doçentliği görevine başlayan Hisar, yılında profesör olduktan sonra yılında da, emekliye ayrılmıştır. Remziye Hisar’ın önemli çalışmalarından birisi hayvani kömür vasıtasıyla petrol eterindeki cannabis resinin emilmesi konusundadır. Bu konudaki araştırmaları ve önerdiği yöntem, daha sonra Japon bilim adamı Takeuchi tarafından incelenmiştir. Yine Cumhuriyet dönemi bilim adamları arasında Behram Kurşunoğlu’nu zikretmeliyiz (d. Bayburt ). Cambridge’de fizik eğitimini tamamlayan Behram Kurşunoğlu özellikle nükleer fizik üzerinde yoğun çalışmalar yürütmüştür. Cambridge’deki çalışmalarını takiben Cornell Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmüştür. Cumhuriyet dönemi fizikçileri arasında Orhan Asım Barut () da zikredilmelidir. Zürich’te yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra Amerika’da, Chicago’da doktora çalışmalarını devam ettirmiştir. Matematik ve kuramsal fizik konusunda çalışmalarını yoğunlaştırmış olan Orhan Asım Barutçu, yüksek enerji fiziği ve parçacık fiziği konusundaki çalışmalarıyla ad yapmıştır.

Cumhuriyet Döneminin belli başlı bilim adamları arasında Sait Akpınar’ın da ayrıcalıklı yeri vardır. Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde görev yapan ve oranın kurucularından olan Sait Akpınar, deneysel fizik çalışmalarının da öncülüğünü yapmıştır. Cahit Arf gibi çalışmalarını Almanya’da yapan Sait Akpınar, Goethe Üniversitesi’nde fizik eğitimi almış, orada fiziğin yanı sıra kimya ve matematik öğrenmiştir. Bu üniversitede fizik doktoru unvanı alan Akpınar, özellikle kristaller ve kristallerde gözlenen yazışması (lüminesans) olaylarını incelemiştir. Daha sonra nükleer fizikle ilgilenmeye başlayan Sait Akpınar, nükleer sayıcılardaki ayırma gücünü ve sayıcılardaki yeni tip elektrik boşalımını tanımlamıştır. Mekanik konusundaki çalışmalarıyla dikkatimizi çeken cumhuriyet sonrası bilim adamlarından birisi de Ahmet Cemal Eringen’dir. (d. ) Ortam mekaniği ile ilgili çalışmalarıyla bu alandaki çalışmalara öncülük yapmıştır. Onun çalışmaları arasında sıvı kristaller ve türbülans gibi konular dikkati çekmektedir. Cemal Eringen’in yayınları arasında Nonlinear Theory of Continius Media, Mekanics of Continua, Foundation of Micropolar Thermoplasticity ve Elastodynamics bulunmaktadır. Cumhuriyet sonrası fizik çalışmaları yapanlar arasında Feza Gürsey’in () de adını zikretmek gerekir. Hâlen adına kurulmuş olan Feza Gürsey araştırma merkezi ile adı yaşatılan nadir bilim adamlarımızdandır. İstanbul Fen Fakültesi mezunu olan Feza Gürsey, Londra’da doktora yapmıştır. Daha sonra Amerika’da araştırmalarını sürdürmüştür. Bu çalışmalarını izleyen yıllarda ülkesine dönen Feza Gürsey, ODTÜ’de fizik kürsüsüne gelmiştir. Teorik fizik çalışmalarıyla tanınan Feza Gürsey, atomların çekirdeğindeki parçacıkların etkileşimi ve nötron, proton ve mezon gibi parçacıkların davranışlarındaki özellikleri incelemiştir. Cumhuriyet dönemi bilim adamlarından olan Hüseyin Cavit Erginsoy () katı hâl fiziği ile ilgili çalışmalarıyla adını duyurmuş olup, özellikle yarı iletkenler üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Zamanımızın transistorlarının temel yapısını teşkil eden yarı iletkenlerle ilgili olarak Erginsoy, elektronların nötr atomlar tarafından saçılmasını incelemiş; özellikle düşük ısıda bu saçılmasının daha etkin olduğunu teorik olarak belirlemiştir. Cumhuriyetin önemli fizikçilerinden biri de Besim Tanyol’dur. (). Türkiye’nin ilk nükleer fizikçilerinden olup Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi kurucu öğretim üyelerinden, Yükseköğretim Kurulunun ilk üyelerinden ve Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümünün önceki başkanlarından olup, Besim Tanyol özellikle atom fiziği üzerinde çalışmalar yapmıştır. Ancak bu çalışmalarının yanı sıra konusuyla ilgili kurumlaşmada etkin olmuştur. Kimya, yirminci yüzyıl bilimidir denilebilir. Cumhuriyet dönemindeki kimya konusunda çalışanlar arasında Ali Sedat Bey, Mehmet Arif Bey, Ali Rıza Bay zikredilebilir. Cumhuriyetten sonra ise, bu alandaki çalışmaların daha büyük aşama gösterdiği ve diğer bilim dallarında olduğu gibi, gelişmenin sonucu olarak alt dallanmalar gösterdiği belirlenmektedir. Cumhuriyet döneminde kimya konusunda çalışanlar arasında, yukarıdaki adlara ilave olarak, fizik çalışmaları ile de dikkati çeken îlhami Cıvaoğlu ve Avni Bekman’ın yanı sıra, Nurettin Münşi Algan, Tahsin Rüşti Beyer, Fazlı Faik ve Baha Erdem zikredilebilir. Türkiye’de de önemli çalışmaların yapıldığı kimya fizikle olan bağlarının yanı sıra, biyoloji ile de ilgili bağlı bazı gelişmeler görülür. Bu konuda çalışanlar arasında Mecdi İbrahim Okay zikredilebilir. O, organik kimya üzerinde kayda değer çalışmalar yapmıştır. Şevket Birand ve Ahmet Okay ise mineraloji konusundaki çalışmalarıyla dikkati çekmişlerdir. Daha sonraki tarihli araştırmacılar arasında ise A. Mümtaz Balsöz, Rasim Tulus, Emin Dikman, Nuri Yüksekışık ve Oğuz Okay’ı verebiliriz. Ali Rıza Berkem (d. ) İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültelerinin kurucu öğretim elemanları arasında yer alacak olan gençler arasında yer aldı. TBMM 31 Mayıs ’de Darülfünun’un kapatılmasına karar verdiğinde, bu amaçla Avrupa’ya gönderilenlerin arasında bulunan Ali Rıza Berkem de vardı. O, aynı kaderi paylaştığı Cahit Arf, Selahattin Eyüboğlu, Takiyettin Menguşoğlu gibi pek çok arkadaşı ile üniversite reformu çekirdek kadrosunda yer almıştır. Ali Rıza Berkem, yılında Contribution’a l’Etu­de Des Tungstates adlı tezimle fizik bilimleri doktorası aldı. ’da yurda döndüm ve fizikokimya kürsüsünün başına geçti. Ali Rıza Berkem’in birçok yayını daha çok teknik ve kimyanın önemi ve kimya tarihi konularında yoğunlaşmıştır. Belli başlı çalışmaları arasında çıkan Kimya ve Kimyanın Günlük Hayatımızdaki Yeri ve Lavoisier’e kadar Kimya Tarihine Bir Bakış adlı çalışmaları da bunu simgelemektedir.

Cumhuriyet döneminde yapılan jeoloji çalışmaları arasında Hamit Nafiz Pamir’in ayrıcalıklı bir yeri vardır. Hamit Nafiz Pamir, Ural Dağları ile ilgili çalışmaları ve buna bağlı olarak kayaçların oluşumu ile ilgili çalışmalarıyla dikkati çekmiş; Türkiye’de Bingöl civarı ve Ergani havzasının oluşum özelliklerini incelemiştir. Hamit Nafiz Pamir fosil tabakaları ve onların yaşını tayini konusunda bilgi vermiştir. Bu konudaki önemli çalışmalarından biri de İstanbul’un fosil yapısı ile ilgilidir. Pamir bu çalışmalarının paralelinde olmak üzere, jeolojik araştırmaların kurumlaşmasında da önemli rol oynamış; Jeoloji Enstitüsü ve MTA’nın kuruluşunda onun önemli rolü olmuştur. Döneminin bilim adamı gibi, Pamir de araştırmalarını verdiği Bingöl Dağları, Ergani Havzasında Hidrolojik Araştırmalar şeklindeki eserlerinin yanı sıra, el kitabı niteliğinde Umumi Arziyat, Dinamik Jeoloji gibi eserler de vermiştir. Bunlara ilave olarak, bu bilim dallarında görülen gelişmelere biyoloji ve tıp alanındaki gelişmeleri de katmak gerekir. Biyoloji alanındaki çalışmalar arasında Sara Akdik, Şevket Akalın, Ahmet Mithad Tolunay’ın çalışmaları gösterilebilir. Cumhuriyet döneminde tıp konusunda da önemli aşamalar kaydedilmiştir. Atatürk, tıbbın önemine işaret etmiş; hekimlerimize ne kadar güvendiğini ise, ‘Beni Türk hekimlerine emanet edin.’ sözleriyle ifade etmiştir. Cumhuriyet döneminde yetişen hekimler de ona layık olacak şekilde tıpta önemli adımlar atılmasını sağlamak için gayret sarf etmişlerdir. Bu dönemin kurumlaşma açısından da önemli rolü olan hekimlerden biri Tevfik Sağlam’dır. yılında Tıp Okulundan başarı ile mezun olan Tevfık Sağlam, Meşrutiyet döneminde, Birinci Dünya savaşı sırasında ve Kurtuluş Savaşı sırasında cansiperane çalışmıştır. ’da Veba Komisyonunda görev yapmış; ’den itibaren yeni hükümete bağlı olarak İzmir’de, daha sonra da Gülhane’de başhekim olarak görev yapmıştır. Tevfik Sağlam bir idareci olarak İstanbul Tıp Okulunun yeniden yapılanmasında gerçekten önemli bir rol üstlenmiştir. Tevfik Sağlam senesinde üniversitenin yeniden yapılanması sonucu Tıp Fakültesi dekanlığına atanmıştır. Daha sonraki yıllarda Kızılay ve daha sonra da Verem Savaş Derneğinin kurulmasında önemli rol oynamıştır. Bu konuda Prof. Dr. Nusret Karasu ile birlikte çalışmış ve yılları arasındaki yoğun çalışmalar olumlu sonuç vermiş ve bunun sonucunda Verem Savaş Derneğinin kurulması sağlanmıştır. ’teki ölümüne kadar da çalışmalarını sürdürmüş olan bu bilim adamımız, iyi bir dâhiliyeci olarak da hizmet vermiştir. Türkiye’de temel bilimlerde, özellikle de anatomide önemli bir ad Zeki Zeren’dir (d. ). İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Kürsüsünde görev yapmış olan Zeki Zeren, Türk Tıp Encümeni, Türk Tıp Cemiyeti, Türk Dil Kurumu, Uluslararası Tıp Cemiyetinin üyesi olmuştur. Onun çalışmaları arasında Sistematik ve Topoğ­rafık Anatomi Koleksiyonu ile Disseksiyon Kılavuzu, Sağlık Memurları için Küçük Cerrahi ve İlk Yardım adlı yazıları sayılabilir. Ayrıca çeşitli uluslararası derneklerin tertiplemiş olduğu toplantılara katılmış; dikkate değer bildiriler vermiştir. Onun önemli çalışmalarından biri de Türkçe anatomi terimleri oluşturma çabalarıdır. Bu çalışmasının sonucunu Anatomi Sözlüğü adı altında yayınlamıştır. Tıbbın yirminci yüzyılda önemli aşamalar kaydetmiş olan embriyoloji dalında Üveys Mazkar () Türkiye’deki çalışmaların öncüsüdür. Onun temel eğitimi veteriner hekimlik olup İstanbul Tıp Fakültesinde histoloji ve embriyoloji kürsüsündeki çalışmalarını sürdürmüştür. Daha sonra, Eczacılık Okulu müdürlüğü de yapan Üveys Mazkar, embriyonun gelişim süreci üzerinde araştırma yapmıştır. Bu konu ile ilgili yayınları arasında Embriyoloji adlı kitabı uzun yıllar üniversitede ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu dönemin önemli hekimlerinden biri de, İstanbul Üniversitesinde tıp eğitimini tamamlayan Nusret Karasu’dur (). O, Gülhane’de İç Hastalıkları Kürsüsünde çalışmış ve ihtisasını tamamlamıştır. yılında Nusret Karasu, bu tarihte yeni kurulan tıp fakültesinde (Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi) kurucu dekan olarak görev almıştır. Hekim olarak BCG aşısının kullanımını destekleyen Nusret Karasu bu sayede verem hastalığının azalacağını ve de kontrol altına alınabileceğini savunmuştur. Yine göğüs hastalıklarıyla ilgili çalışmalarıyla BCG aşısının cüzamın kontrol altına alınmasında da önemli rolü olduğunu savunmuştur. Tedaviden çok koruyucu hekimliğin önemini vurgulayan Nusret Karasu, günümüz tıbbının savunduğu fikirleri, hayat boyunca savunmuştur. Halk sağlığı ile ilgili önemli konulardan biri de, ilaç ve ilacın kullanımı, ilacın üretimi ya da genel adıyla, ilaç endüstrisi, cumhuriyet sonrası ele alınan önemli konulardan biri olmuştur. Bu konuda önemli hizmetler verenlerden birisi İbrahim Ethem ve diğeri Süleyman Ferit Eczacıbaşı’dır. İbrahim Ethem Ulagay () İstanbul Tıp Okulunda mezun olduktan sonra, Ali Rıza Bey’in yanında staj yapmış; daha sonra üniversite reformu sırasında Gülhane’nin yeniden yapılanmasında önemli rolü olan Dyke Paşa’nın yanında, kimya konusunda çalışmıştır. Daha sonra Dr. Numan Paşa’nın teşviki ile bir biyokimya laboratuarı açan Dr. Ulagay, orada çeşitli tıbbi tahliller yapmağa başlamıştır. Daha sonra Akil Muhtar’ın asistanlığını yapan İbrahim Ethem, onun idaresinde farmakoloji derslerini vermeye başlamıştır. Bu arada Darphane’de çalışmaya başlayan bilim adamının idaresinde o zamanki altın gümüş karışımı olan altınlar basılmağa başlanmıştır. İbrahim Ethem Ulagay, Birinci Dünya Savaşı’nda görevinden ayrılmış ve müstakil olarak çalışmaya başlamıştır. Burada gale­nik preparatlar hazırlamış; östregenin, cam­por yağı gibi preparatları ve pentazol ve digilanat gibi terkipleri hazırlamıştır. İbrahim Ethem’in hizmetleri İkinci Dünya Savaşı sırasında da sürmüştür. yılından itibaren vitamin kapsülleri hazırlamağa başlamıştır. Ayrıca karaciğer ekstreleri de üretmiştir. İbrahim Ethem ’te öldükten sonra, çocukları kimyager Rasin Ula­gay, eczacı Nezih Ulagay ve Kimyager Suat Ulagay babalarının laboratuarını geliştirmişlerdir. Cumhuriyet döneminde ilaç sanayi ve kozmetikleri açısından önemli hizmetler vermiştir. Ayrıca, ilk Türk kodeksinin hazırlanmasında da onların büyük hizmetleri olmuştur. Süleyman Ferit Eczacıbaşı () da İbrahim Ehem gibi, Cumhuriyet döneminde Türkiye’de ilaç sanayinin yeni temellerinin atılması ve gelişmesi açısından önemli rol oynamıştır, ve bu fonksiyonunu hâlâ ilgi alanını geliştirip, genişleterek sürdürmektedir. Ölümünden sonra, oğlu Nejat Eczacıbaşı ve Nevzat Eczacıbaşı ve daha sonra Bülent Eczacıbaşı, ilaç üretimi ile ilgili fabrikalarını kurmuşlar, ancak ilaç sanayindeki ürünlerinin yanı sıra, porselen sanayinde de üretim yapmaya başlamışlardır.

Cumhuriyet döneminde atılan ilk önemli adımlardan birisi, yılında Zürich’te yapılan veteriner Kongresine Askeri Veteriner Okulundan Ahmet Bey’in katılmasıdır. Yirminci yüzyılın başında veteriner hekimlikle ilgili çalışmalar gelişme göstermiştir. Sığır vebası konusunda Bakteriyolog Adil Mustafa’nın çalışmaları bu bağlamda değerlendirilmelidir. O, dönemin bir grup öğrencisi ile birlikte çalışmasını yürütmüştür. Bunlar arasında Ziya Seyfullah, Süleyman Nuri, Refik M. Rakım vardır. Ancak onlar arasında, yukarıda adı geçen Adil Bey’in ayrıcalıklı bir yeri vardır. O ve Dr. Nicolle bu öğrenci grubu ile birlikte çalışmalarını yürütmüşlerdir. Cumhuriyet döneminde, diğer konularda olduğu gibi, bu konu da yeniden gündeme gelmiştir. İzmir İktisat Kongresinde, diğer konularla birlikte bu konuda ele alınmıştır. Atatürk’ün de katılımı ile gerçekleşen bu kongrede, hayvanların ıslahı ve çoğaltılması konusunda yeni ilkeler belirlenmesi kararı alınmıştır. Hayvan hastalıklarıyla ilgili olarak Süreyya Tahsin Aygün’ün çalışmaları dikkate değerdir. Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan Alman bilim adamı Dr. Ostertag şöyle demektedir: &#;Süreyya Tahsin Aygün bilim tarihinde pek ender olmak üzere iki büyük keşfe muvaffak olmuştur. Birincisi sığır vebası savaşında uygulanan ve uzun zaman dayanabilen koruyucu aşıyı hazırlamış olması, ikincisi de antraksa (şarbon) a karşı tehlikesiz ve etkili ve tüm hayvan türlerine uygulanabilen aşı metodu bulmuş olmasıdır” Yine aynı dönemde başarılı çalışmalarıyla dikkati çekenlerden biri de Hekim Yüzbaşı Kemal Cemil’dir. Başarılı çalışmalar dolayısıyla, Pasteur Enstitüsünden burs alan bu bilim adamı Malleus’a karşı ‘ana-morvbe’ aşısını geliştirmiştir, ancak bu hastalığa yakalanarak, ’de ölmüştür. Ölümünden sonra, Fransa’nın başarılı bilim adamlarına verilen ‘bilim ödülü beratı’ ile ödüllendirilmiştir. O öğretmeni Prof. Dr. Legroux’un ve Kemal Cemil’in hazırladığı aşıyı İran’da uygulamıştır. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi, Cumhuriyet döneminde, yepyeni bir siyasî yapılanma ile birlikte, yeni bir araştırma ruhu doğmuştur. Başta devletin desteği ve millî eğitime verdiği önemle ve destekle yeni ve yapıcı bir nesil, Cumhuriyete sahip çıkarak ona, âdeta kanat germiş ve onun yaşaması için birinci şart olan bilim ve tefekkürün yükselip gelişmesinde üstlerine düşün kutsal görevi yerine getirmeye çalışmışlardır. Böylece, ilkleri takip eden dönemde, zaman akışı içinde çağımızdaki değişikliklere ayak uyduracak ve onu yakalama yolunda yeni kurumlaşmalar ve yeni bilim adamları devreye girmiş; Cumhuriyetin ilk nesli yerini savaşı tanımayan, Cumhuriyet döneminde doğmuş nesil, kendinden öncekilerin bıraktığı yerden bu sorumlulukları üstlenmiş, yeni bir nesle yerini bırakmıştır. Onlar kadar heyecanlı olmasalar da, çalışmalarıyla Türkiye’yi çağdaş bilim kulvarındaki koşuda bir yerlere getirme çabası devam etmiş ve halen bu çaba devam etmektedir. Türkiye’de bilimin tarihi ile ilgili erken tarihli çalışmaların özellikle on dokuzuncu yüzyılda daha yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Cumhuriyet öncesinde bilim tarihi çalışmaları aslında daha önce Kırımlı Aziz Bey, Şemseddin Sami, Ebu Ziya Tevfık, Ahmet Rıza Bey, Suphi Edhem, Bursalı Mehmed Tahir, Mehmed Ali Ayni ve Fatma Aliye Hanım gibi daha çok felsefe ile ilgilenen kişiler tarafından ele alınan bir konu olmuştur. Cumhuriyet döneminde ise bu konuda çalışanlar konuyu daha sistematik olarak ele almışlardır. Onlar arasında öncelikli olarak, Salih Zeki, Mehmed Fatin Gökmen, Adnan Adıvar, Şemseddin Günaltay, Osman Şevki Uludağ, Süheyl Ünver ve Feridun Nafiz Uzluk’un adını sayabiliriz. Onlardan Salih Zeki () mühendis kökenlidir. Ona bilim tarihini bir konu olarak ele alıp inceleme yaparak, ayrıntılı bilgi verenlerin ilki denebilir. Onun belli başlı çalışmalarından birisi 4 ciltlik Asar-ı Bakiye’dır. Daha çok Müslüman bilginlerin bilime katkısı üzerinde durmuştur.

Bu dönemde bilim tarihi ile ilgilenenlerden bir diğer bilim adamı, astronom Fatin Gökmen’di. (). Kandilli Gözlemevinin müdürü olarak da görev yapan Fatin Gökmen daha çok eski Türklerdeki astronomiye ilişkin çalışmalarla ilgilenmiştir. Buradaki adlardan daha çok tanınanı Abdülhak Adnan Adıvar’dır (). Onun Osmanlı Türklerinde İlim ve Tarih Boyunca İlim ve Din kitapları, her en kadar daha sonra birçok yayın çıkmış ve bu kitaplardan özellikle birincisindeki bazı eksiklikler ve yanlış bilgiler ortaya konmuşsa da, başvuru kitapları olarak kullanılmaya devam etmektedir. Yaptığı çalışmalar bir ölçüde de olsa Türklerin bilime pek de katkı yapmadığı anlayışı içinde şekillenmiştir. Bilim tarihini, daha çok Türklerin bilim ve düşünceye katkısını daha çok belli bir bilim dalı açısından ele alanlardan Şemseddin Günaltay () daha çok coğrafyaya ilgi duymuş ve örneğin biri de Piri Reis’in Şimali Amerika adlı yazısıdır. Osman Şevki Uludağ ise daha çok Türklerin katısı üzeride durmuş ve Beşbuçuk Asırlı Türk Tababeti adıyla yayınlanan eserinde de görüldüğü üzere daha çok tıp tarihi ile ilgilenmiştir. Ahmet Süheyl Ünver (), onlar arasında en verimli yazardır. Bilim tarihi ile ilgilense de, daha çok tıp tarihi açısından konuyu ele almıştır. O konusunda en çok yazan bilim adamı olarak da nitelendirilebilir. Ünver ayrıca tezhiple de uğraşmıştır. Onun bilim tarihi ve tıp tarihine hizmeti sadece yayınlarıyla olmamış bu alanlardaki çalışmaları teşvik etmiştir. Onun yetiştirdiği Bedii Şehsuvaroğlu’nun da aynı şekilde bilim tarihi ve tıp tarihi konusunda değerli çalışmaları vardır. Her ikisi de yetiştirdikleri öğrencilerle bilim tarihi çalışmalarını teşvik etmişlerdir. Ünver gibi daha çok tıp tarihi ile ilgilerlerden birisi de Feridun Nafiz Uzluk’tur (). Tıp tarihinin yanı sıra, onun Selçuklu tarihi ile ilgili değerli araştırmaları vardır. Belli başlı eserlerinden birisi Genel Tıp Tarihi’dir. Bilim tarihi konusunda dünyada ilk doktora yapan ve bilim tarihini kurumlaştıran Aydın Sayılı () olmuştur. Atatürk’ün önerisiyle Amerika’da Hârvard Üniversitesinde doktorasını yapan Sayılı, yılında Türkiye’ye dönmüş ve Ankara Üniversitesinde görev almıştır. Sayılı’nın genel bilim tarihi çalışmalarının yanı sıra, astronomi, fizik, matematik ve tıp tarihi konularında çalışmaları bulunmaktadır. Onun bütün çalışmaları daha çok Türklere yönelik olup hamiyet sonrasını kapsamaktadır. Sayılı’nın genel olarak yaptığı değerlendirmelerde olsun belli bir konudaki araştırmalarında olsun, tipik bilim tarihi araştırma yönteminin adımlarını izlemek mümkündür.

Esin KAHYA

KAYNAKÇA

Atatürk’ün Kültür ve Medeniyetle İlgili Sözleri, AKM Yay., Ankara

Cumhuriyetin Yıl Dönümünü Anma Kitabı, Ankara Üniversitesi Basımevi,

DEMİR, R., “Türkiye’de Bilim Tarihi Araştırmalarının Gelişimine Genel Bir Bakış”, Türkiye’de Bilim Tarihi Araştırmalarının Dünü ve Bugünü, Ankara Üniv. Basımevi, Ankara , s

DİNÇER, Ferruh, “Türkiye’de Veteriner Hekimlik Tarihi Üzerine Araştırmalar II”, AÜ Veteriner Fakültesi Dergisi, C 21, S 12, Ankara , s

KÂHYA Esin, “Report on the Department of the History of Science, Faculty of Letters, History and Geography, University of Ankara, Ankara, Turkey”, Studies in History of Medicine and Science, ed. Hakeem Abdulhameed, Jamia Hamdard (Hamdard University), C 15, No , New Delhi (India), s

KÂHYA, Esin, TOPDEMİR, H. Gazi, “Cumhuriyet Döneminde Bilim”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Cilt, Ankara , s

TUĞLACI, Pars, Çağdaş Türkiye, Cilt 2, SAY Dağıtım, İstanbul

UNAT, Kadri, 50 Yıl Önce Ölen 8 Büyük Hekimi (İçin Anma Töreni Kitabı), Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Türk Tıp Tarihi Kurum Yay., İstanbul

25/06/ tarihinde funduszeue.info adresinden erişilmiştir

Görüntülenme Sayısı

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası